Miguel de Cervantes’in başyapıtı Don Kişot, hayalle gerçeğin sınırlarını zorlayan, insan doğasını mizahla yoğuran evrensel bir anlatıdır. Kitap, orta yaşlı, sıradan bir adam olan Alonso Quixano’nun şövalye romanlarına kapılıp kendini “Don Kişot” olarak yeniden yaratmasıyla başlar. Hayal gücüyle kendi dünyasını kuran bu adam, adaleti sağlamak ve mazlumları korumak adına eskiyen bir zırhla, paslı bir mızrakla yollara düşer.
Yolda ona sadık köylü Sancho Panza eşlik eder; biri hayalin, diğeri gerçeğin sesi olur bu ikili. Don Kişot, yel değirmenlerini canavarlara, handa kalanları düşeslere, koyun sürülerini savaş ordularına dönüştürür. Ancak bu “delilik”, aslında modern dünyanın içindeki idealizmin, inancın ve hayal kurma cesaretinin güçlü bir temsiline dönüşür.
Cervantes, bu roman aracılığıyla hem şövalye romanlarını hicveder hem de zamanının toplumuna derin bir eleştiri getirir. Aynı zamanda Don Kişot karakteriyle, insan ruhunun içtenliğini, inatçılığını ve zamanla nasıl dönüştüğünü ustalıkla yansıtır.
Don Kişot, gerçekle hayal arasında gidip gelen, zamanını aşan bir arayışın; inanmanın, dostluğun ve düş gücünün unutulmaz hikâyesidir.